Hayale Yığılan Şeyler

KİMLİK    …

KİMLİK

Zekiye duvardaki saate baktı,”saat altıya geliyor nihayet mesai bitti” derken bir taraftan da masasını topluyordu.

-Ne o, akşama dışarıya çıkıyorsun galiba?

-Ya evet, benim grubu biliyorsun. Çiçek Pasajın da yer ayırtmışlar, Aysel’in yaş gününü kutlayacağız.

-Ne güzel, iyi eğlenceler sana canım.

– Sen de gel zaten hepsini tanıyorsun. Biraz kafamız dağılır, çok yorulduk bu aralar hesap kitap yakın da sürmenaj olmaksak iyi.

– İyi olurdu ama, benim başka sözüm var. Daha sonra inşallah, iyi akşamlar.

-İyi akşamlar dedi. Herkesin ofisten çıkmasını bekledi.  Büro da kimsenin kalmadığından emin olduktan sonra, telefonu eline aldı, numaraları tuşladı.

-Anne ben bu akşam mesai ye kalıyorum, işlerimiz çok uzadı. Biliyorsun sene sonu hesap kapanışları var.  Siz beni yemeye beklemeyin, biz burada bir şeyler yiyeceğiz.

– Ah kızım, gene mi mesaiye kalıyorsun. Canını çıkartıyorlar senin, ne zaman gelirsin?

-İşim ne zaman biterse, fazla gecikmem merak etme, dedi telefonu kapattı. En son kendisi çıktığı için ofisin kapısı kapattıktan sonra, Elini yüzünü yıkamak için lavaboya gitti. Aynada kendisine baktı. Aynada ki kendini hiç sevmedi

-Ne yapıyorsun Zekiye?  Bak ismini bile başka söylüyorsun, asıl ismin Zekine Babaannenin ismi. Ama sen ne yaptın onu da beğenmedin arkadaş çevrene, iş yerine, tanıdığın herkese hatta ailene bile sana Zekiye diye seslenmelerini istedin. Neden? Çünkü kimliğinden ve ailenden hep utandın. Hep onları suçladın cahil buldun, küçümsedin. Yalan söyledin ve söylemeye de devam ediyorsun. Kısa bir süre daha aynanın karşısın da durdu. Ne yapayım sanki anlatsam anlayacaklar mı? Bana başka çare bırakmıyorlar ki.

Bu kısa iç hesaplaşmasından sonra, saçlarını düzeltip, rujunu tazeledi, parfümünü de sıktıktan sonra son kez aynada kendine baktı. Yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirip Beyoğlu’nun yolunu tuttu. Zaten çalıştığı mali müşavirlik bürosu da Taksim de olduğundan  Beyoğlu da toplanmak her anlam da Zekiye’nin işe ne geliyordu. Yaşadığı ortamla, bulunduğu sosyal çevre ve iş hayatı taban tabana zıtlık oluşturuyordu. Daha çok gençti, yapmak istediği, gitmek görmek isteği birçok yer vardı. Bunları gerçekleştirmek için de çalışması ve kendini sürekli yenilemesi, farklı ortamlara ve farklı kimlikteki insanlarla görüşmesi gerektiğine kendisini çok inandırmıştı. Bunu yaşadığı Eyüp de, o dar görüşlü, sabit fikirli akraba ve ailesiyle yapması da çok mümkün değildi. Bu düşünceler içerisin de Çiçek Pasajına nasıl geldiğini fark etmedi.

-Hoş geldin Zekiye, gel şöyle yanıma otur. Çok özlemişim seni.

-Ben de çok özledim, nasılsın Neşe’cim. Öpüşürler, Zekiye Neşe’nin yanına oturur. Diğer arkadaşları ile de selamlaşır.

-Hani doğum günü kızı nerde? Daha gelmedi mi? Diye sordu Zekiye.

-Geldi, lavaboya kadar gitti, dedi Güler. Ya unutmadan, Fatih sen bana Nazım Hikmet’ten bir kitap getirecektin.

-Getirdim, ne kadar sabırsızlandığını bildiğim için eve gider gitmez kütüphaneden aldım, unutmamak için de kaç gündür iş yerinde ki çekmecem de duruyordu. Yanım da” Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim “ adlı romanı.1966 yılında yayınlanan bu roman da Ahmet’in İstanbul, Anadolu ve Sovyet Rusya da geçen hikâyesini anlatıyor,  çok beğeneceksin ben bir solukta okudum.

-Teşekkür ederim, bu romanını okumamıştım.

-Sen oku ben sana, Nazım’ la ilgili daha ne kitaplar getireceğim.

-Biliyorsunuzdur ama ben gene hatırlatmak isterim, Nazım bu romanını 1939 yılın da İstanbul da yazmaya başlamış, İkinci Meşrutiyet’ten II. Dünya savaşı sonrasına kadar çok geniş bir zaman diliminin öyküsü  bu kitapta destanlaştırmıştır, dedi Yaşar.

-Fatih söylemiş ti, ben ona ilave bir bilgi olarak Nazımın oğlu Mehmet Fuat’ın sahibi olduğu De yayınevi tarafından 1966-1967 yılları arasın da 5 cilt olarak yayınlanmıştır, dedi Neşe.

-Evet ; Doğum günü kızımız da geldi, nerede kaldın? Bütün bir geceyi orada geçirmenden korktuk, dedi Zekiye. Masadaki herkes kahkaha atıp, Aysel’e takılmaya devam ettiler.

-Hesabı ödememek için kaçtıysan, bu numara bayatladı artık canım dedi Neşe.

-Yok canım onu da nerden çıkartıyorsunuz, yaş günü bahane maksat bir arada olmak. Hem ben yokken ne konuşuyordunuz bakalım?

el de burada olduğuna göre bu hafta sonu sinemalara “Mavi Gözlü Dev” oynuyor .Nazım’ı Yetkin Dikinciler canlandırıyor,kendisi ne Dolunay Soysert ile Özge Özberk eşlik ediyor.Yönetmeni de Biket İlhan,gideriz dimi çocuklar,dedi.Güler.

-Seni mi kıracağız, tabi ki gideriz . Hadi bakalım şerefe diyerek herkes bira bardaklarını tokuşturdu.Çok  güzel ve keyifli vakit geçiriyordu Zekiye saatine baktı,gitme vakti gelmişti.

-Gene mi erken kalkıyorsun Zekiye? Tam muhabbettin en güzel yerin de, peki bu akşam seni af ediyoruz ama, hafta sonu muhakkak sinemaya geleceksin ona göre.

-Arkadaşlar kaç gündür eve geç gidiyorum, evdekiler artık yüzümü göremez oldular. Kızım artık arkadaşlarından fırsat bulursan birazda bize zaman ayır. Bir ailen ve evin olduğunu unutmasan seviniriz, diyorlar. O yüzden bu akşam bana müsaade, diyerek Aysel’i tekrar tebrik edip kendine  ait olan hesabını da ödedi ve yanlarından ayrıldı.

“ Dışarısı çok soğukmuş, içeride iken bunu pek anlayamamıştım. Muhabbetin sıcaklığından mı? Yoksa ortamım mı? Gene güzel bir akşam geçirdim,” diye düşünürken soğuktan korunmak için montunun yakasını iyice yukarıya doğru kaldırıp, saçlarını şapkasının içine yerleştirdi. Kendini korumaya aldıktan sonra çantasından sigarasını, çakmağını çıkartıp bir sigara yaktı. Bey oğlunu çok seviyordu. Bu gurup ile görüşmekten acayip keyif alıyorum onlardan çok şey öğreniyorum “ diye geçirdi içinden sigarasından bir nefes daha çekti. Beyoğlu  “Özgür olduğum, nefes aldığım, kendim gibi olduğum, hiçbir açıklama yapmadan sorgusuz sualsiz yaşabildiğim yer. Burada olduğum gibi, hiçbir yerde kendimi huzurlu hissetmiyorum. İnsanın evi sığınadır. Benim için ise hapishane. Elim den gelse hiç eve gitmeyeceğim ama nerde. Sigarasından bir nefes daha çekti Bu nefes keyifle çekilen bir nefes değildi. Kederden, öfkeden, çaresizlikten çekilen bir nefes idi. Bu nu da tüm ciğerlerin de hissetti. Daha saat 22.00 idi. Beyoğlu’nun tadı bu saatten sonra çıkardı. Arkadaşları hale oturuyordu çıktığı mekân da, ama onun eve vaktin de gitmesi gerekiyordu.  Bu düşünceler içerisin de sigarasından son bir nefes daha çekti. Sigarasını ayağı ile ezerken, bir taraftan da örf ve adetlerine bu kadar körü körüne bağlı olan ailesine kızıyor,  kendisini anlamak için çaba  bile harcamamalarına öfkeleniyor , acısını sigaradan çıkıyordu. Derin bir nefes çekti içine, duygularının karışıklığını, zihninin bulanıklığı çektiği bu soğuk ve temiz havanın temizleyeceğini düşündü. Çekti, çekti. Ciğerlerine dolan temiz havayı hissetti. Sigara ile kirlenen ciğerlerini yaşadığı sosyal hayata, içine çektiği temiz havayı da ailesine ve onlarla yaşadığı hayata benzetti. Sürekli düşünceleri ile çelişiyor, ne yapacağını bilemiyordu. Kafası  iyice karışmıştı. Tertemiz duygulara sahip, sadece kızlarının mutluluğunu, sağlığını düşünen, ona zarar gelmesinden korktukları için, kendilerince bildiği ve anladığı gibi yaşayan ve yaşatmak isteyen anne ve babasını düşündü. Bu kimlik arayışı ne zamana kadar sürecek diye düşünürken Taksim Meydanın da buldu kendini. Elini kaldırdı;

-Taksi diye seslendi.

Kadriye Demirel

This entry was written by kadriye216 and published on 12 Ağustos 2012 at 3:03 pm. It’s filed under Kadriye Demirel. Bookmark the permalink. Follow any comments here with the RSS feed for this post.

Yorum bırakın